Aile Şirketlerinin Genellikle Karşı Karşıya Kaldıkları yönetim Problemleri
1- Yönetim ve icra kurullarının yapısı:
Aile şirketlerinde yönetim ve icra kurullarının “profesyonellik seviyesi” genelde bir soru işareti. Her ne kadar son yıllarda bu konuda çok mesafe katedilmişse de hala en temel sorunlardan biri. Değer üreten kurullara sahip olmadan rekabetle başa çıkabilmek kolay değil. Kurullar sadece şirketi kontrol etmek için var olmazlar; asıl işlevleri, şirkete değer katmak, yöneticilerin önüne farklı bakış açıları sunmak ve alternatifler sunmaktır.
2- Nesillerarası farklılıklar:
En kırılgan ve tehlikeli nesil, “üçüncü nesil”. Birinci nesil kuruyor; ikinci nesil bu mirasın hakkını vermeye çalışıp genelde başarılı oluyor; üçüncü nesil ise kendilerine kadar gelenin büyüsüne kapılıp kendini beğenmişliğe, pasifliğe ve vurdumduymazlığa yuvarlanıyor, işin ve o günün iş dünyası gereklerinin farkında olmuyor, olsa da bunlara adapte olamıyor. Bu safhada şirketin batma olasılığı çok yüksek. Üçüncü nesil kazasız belasız atlanabilirse “dördüncü neslin” profesyonelleşme yolunda ciddi dönüşümleri başarabilmesi gerekir.
3- CEO’nun / Genel Müdürün seçilmesi:
Her CEO’nun yönettiği şirketle ilgili bir “yol haritası” var. Aile bireyleri “Doğru mu yapıyoruz acaba, rotamız ve konsantrasyon alanlarımız doğru mu?” sorusunu çeşitli sebeplerden dolayı kolaylıkla sorup rotayı düzeltemiyorlar genellikle… Oysa dışarıdan gelen profesyonellerin zor soruları sorup, doğru rotaları bulma ihtimalleri çok daha yüksek… “Şirket gelecek liderini nasıl seçecek?” sorusunun cevabı aslında basit: Aile bireylerinin, yönetimin ve hissedarların rolünü ayrıştırılırsa geriye bir tek beceri, yetkinlik, donanım kalır.
4- Aile bireylerinin iç içe geçmiş rolleri:
Üç temel rol var: Hissedarlık/aile üyeliği, yönetim/icra kurulu üyelikleri ve yöneticilik. Bu rollerin her birinin doğasında diğerleri ile çelişen, zıtlaşan noktalar var. Bu yüzden ile bireylerinin “duygusal tarafı” işin içine girdikçe bu iç içe geçmiş roller şirketin yönetilmesinde büyük engeller oluşturuyor. Mesela bireyler arasındaki en ufak bir uyuşmazlık, büyük çatlaklara hatta ayrılıklara yol açtığı için bu durumdan kaçınılmalıdır.
5- Sürekli büyüyen nakit açığında ısrarcı olma:
Bu ölümcül problemin kökeninde “Biz bu işi bugüne kadar hep böyle yaptık, bu sektördeki şirket bizim ilk evladımız, bu sektörden çıkarsak bütün itibarımızı kaybederiz!” önyargı ve düşünceleri yatıyor. Ancak bir sektördeki şirket, sürekli para kaybediyor ve bu kaybı başka alanlardaki işlerinden karşılıyorsa zaten yanlış yoldadır. Çünkü bir süre sonra kaçınılmaz olarak yatırımcılara kapımızı açacak ve kontrolün bir kısmını kaybedeceğiz. Bu nedenle hissedarların/aile bireylerinin işi algılayışı ile işin realitesi arasındaki çizgi iyi belirlenmelidir. Alınan kararlardaki duygusallık oldukça şirkete verilen zarar büyümeye devam edecektir.